GELENEĞİN BİRİKİMİNDEN YENİ BİR DÜŞÜNCENİN İNŞASINA...

BAĞIŞ E-BÜLTEN

24 Nisan 2018

Vefatının 10. Yılında Aliya İzzetbegoviç Anıldı

Üsküdar Belediyesi ve İlmi Etüdler Derneği’nce, vefatının 10. yılında Bosna-Hersek’in ilk Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç anısına düzenlenen “Doğu-Batı Arasında İslam Birliği İdeali” başlıklı sempozyum düzenlendi.

Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen sempozyumun açılış konuşmasını Üsküdar Belediyesi Başkan Yardımcısı Ömer Saraç yaptı. Aliya İzzetbegoviç’in İslam coğrafyası için ilkleri ifade eden bir bölgenin “Bilge Kralı” olması sebebiyle çok önem taşıdığını söyleyen Saraç, “Aliya’nın manifestosu, deklarasyonu; Osmanlı sonrası bu coğrafyada mazlum, göçmen, yoksul, fakir ve kimliksiz hale dönüştürülmek istenen İslam coğrafyasında bir var olma mücadelesini ifade etmekteydi. Aliya, canıyla candaşlarıyla çok emek verdi” dedi.

“İslam’ı hurafelerden arındırmayı hedefliyordu”

Aliya’nın bütün İslam milletinin, Yugoslavya halkının, titreyip kendine dönmesini, aşağılık kompleksinden kurtulmasını, üzerindeki ölü toprağını atmasını sağladığını belirten Ömer Saraç sözlerine şöyle devam etti: “Aliya, Bosna halkının ve tüm Müslüman halkların hurafe ve emperyalist manipülasyondan arınarak sahih İslam ile tanışmasını, İslam medeniyetinin muazzam birikiminden faydalanmayı hedefliyordu.”

İlmi Etüdler Derneği Başkanı Lütfi Sunar da Aliya İzzetbegoviç’in hayatını konuşmanın ve fikirlerini tartışmanın, herkese sorumluluklarını yeniden hissettirmesini umduğunu kaydetti.

Genç Müslümanlar’ın yaşayan tek üyeleri olan Aliya’nın dava ve hapishane arkadaşı İsmet Kasumagiç ve eşi Aliya’yı anlattı. Konuşmalarının sonunda yaşlı çift ayağa kalkarak Genç Müslümanlar’ın marşını okudular. Çiftin bu coşkulu hali salonda duygulu anlar yaşattı.

“Türklere hasret kalmıştık”

Aliya İzzetbegoviç’in dostlarından ve hapishane arkadaşı İsmet Kasumagiç, sempozyumda yaptığı konuşmada Bilge Kral ile olan hatırlarını anlattı. Aliya’nın, Bosna’da dini ve ilimi, moral ve politikayı, ideal ve çıkarları birleştirmek için çalıştığına söyleyen Kasumagiç, hapishanede yattıkları günlerde yaşadıklarını şöyle anlattı: “Biz vaktiyle en kötü hapis şartlarını yaşadık ama şimdi zalimler hapiste otelde kalır gibi yaşıyorlar. Hapiste aynı odada kaldığımız insanlar sadece komünist değil Stalinisttiler. Ama şimdi biri dışında hepsi Müslüman oldular. Aliya’yı hapiste bırakıp çıktığım için sevinememiştim özgürlüğüme. Hapiste namaz kılmamıza müsaade etmedikleri için gazeteyi önümüze koyup okur gibi yaparak namaz kılıyorduk. Cezamız katillerinkinden fazlaydı. Bizim en yakın dostumuz Tayyip Erdoğan’dır. Aliya’nın vasiyetini yerine getiriyor. Aliya Bosna davasına sahip çıkmasıyı ona vasiyet etti. Bu yük onun omuzlarında artık.

Aliya bir ara sigaraya başlamıştı. Ona dedim ki ‘Bir Müslüman hiçbir şeye bağımlı olmamalı dersin’ sen. Ve o son sigarası oldu. Biz hep Slavlarla Arnavutlarla yan yana olmuştuk ve Türklere hasret kalmıştık. Şimdi o hasretimiz diniyor çok şükür.”

Sempozyumda, “Kimlik, Kültür ve Hayat”, “İslam ve Siyaset” ve “Din ve Ahlak” başlıklı oturumlarda 13 tebliğci sunum yaptı.

“Aliya Batı felsefecileriyle hesaplaştı”

Programda, “Medeniyet Tartışmalarına Anti Ütopyacı Bir Yaklaşım” başlıklı bir sunum yapan akademisyen Faruk Arslan ise Aliya düşüncesinde kültürün dinden, sanattan ve mistisizmden ayrı düşünülemediğini belirterek “Aliya’ya göre medeniyet dünyayı değiştirme, Kültür ise insanın kendisini değiştirme arzusudur. Aliya metinlerinde Batı felsefecileriyle hesaplaşmıştır. Bu hesaplaşma sloganik değildir ve hep bir öneri sunar. Aliya’nın barış adamlığı işbirlikçilik olarak algılanmamalı. Sadece kin tutmamayı önermiştir. Savaş anında dahi Gazi Hüsrev medresesinde Kur’an okunmasına ara verilmemiştir. Bosna’nın kutsallığını anlamak lazım” şeklinde konuştu.

“Güneş gibi parlayan bir düşünürdü”

Konuşmasında Aliya İzzetbegoviç’in “düşüncesini” irdeleyen Sosyolog Alev Erkilet, Aliya’nın kendisini İslamcı bir önder olarak görmediğini, bu düşünceye katkı sunan mütevazı bir siyaset adamı olduğunu belirterek şunları söyledi: “Düşünce sistemleri maneviyatçı sistemler, materyalist sistemler ve İslami sistemleri olarak ayrılır. Maneviyatçı düşünce sistemi maddi olan tüm konuları reddeder. Ortaçağ Hristiyan teokrasisi böyledir. Materyalist düşünce sistemi ise ruha dair tüm gerçeklikleri reddeder. Bu da pozitivizmin izahıdır. Kutsanan beden ve maldır. Aliya tün bunların üstünde bir düşünce sistemini İslami düşünce sistemini savunur. Aliya sadece bedene sadece ruha hitap eden toplumsal yapılara karşı olarak bütüncül sistem olan İslam toplum düzenini savunur. Aliya güneş gibi parlayan bir düşünürdür. Aliya kendisini İslamcı bir önder olarak görmemiştir. Bu düşünceye katkı sağlayan mütevazı bir siyaset adamıdır. İslam dünyasının en sorunlu alanı bir düşünce ortaya koyup bunu Allah’ın emri sayıyor olabilmeleridir. Aliya bu düşünceden ayrılır.”

“Siyasette ahlakı işledi”

“Aliya İzzetbegoviç’in Siyaset Felsefesi ve İslam” başlıklı bir konuşma yapan Sosyolog Mahmut Hakkın Akın ise Aliya’nın “Müslümanlar hiçbir zaman tam mutlu olamayacaktır” sözlerini hatırlatarak şöyle konuştu: “İnsan bu dünyada karşılaştığı sorunları çözmek için siyasal bir varlıktır. Aliya bu siyasete ahlakı işlemiştir. Aliya Doğu’ya da Batı’ya da Asrı Saadet’e de İslam Dünyası’na da iyilik kavramıyla yaklaşmıştır. Aliya ‘Müslümanlar hiçbir zaman tam mutlu olamayacaktır’ der. “Müslümanlıkta ütopya yoktur çünkü. Allah olduğu için hayat mekanik değildir”